Osmanlı Saraylarında Büyü

Osmanlı saraylarında, şehzadelerin, sultanların, saray kadrnlarmm yaptırdıkları büyülere, okunup üflenmelere, alınyazısını, geleceği öğrenmeye yarayan işlenılere «havas», «remil» gibi adlar verilir. Gerçekte bunlar da birer büvüdür, büyüciilüktür. Onların da ereği, gizli güçleri tanımak, insanların alınyazılarını öğrenip değiştirmektir. Bunu başarmak için de, yıldızlara, doğa olaylarına, kuşların uçuşlarına, hayvan bağırsaklarına bakılır, değişik yorumlar çıkarılır bunlardan. Adına ister «fal», ister başka bir ad, ister arapça «sihr» densin bir bakıma büyüdür, büyücülüktür bütün bunlar. Neylersin, yaşama koşullarının uygunluğu, gönül uyarınca yaşama, yaşamın tadını çıkarma kolaylığı nerede varsa, orada büyünün adı da değişir, toplum yapısına uygun bir boyaya bürünür.

Üretim-tüketim koşullarının, olanaklarının dengesizliği, tek yanlılığı yüzünden, gençler arasında, evlenmelerin, sevişmelerin güçleştiği yerlerde, babanın, kızlarını kendi çıkan yolunda bir gelir kaynağı sayıp istediğine verme, istediğiyle evlendirme yetkisinin yürürlükte olduğu toplumlarda büyü- ler yaygındır. Delikanlı, istediği kızla evlenemez; kız, sevdiğine yaramaz: son söz, kesin yargı babanındır; baba, «başlık» denen bir para alacak. İşte böyle topluluklarda alır yürür büyü, büyücülük. Istanbul’un varliklı yörelerinde, Şişli, Nişantaşı, Maçka kesimlerinde büyü pek görülmez. Kız da, oğlan da, bu konuda tedirgin değildir. Seven sevene varır genellikle, evlenme olmasa da, belli bir süre, can çektiğinde sevişme, gezip tozma olanağı vardır. Oysa Anadolu’nun uzak, karanlık, susuz, yarı aç, yarı tok, bilgisiz. çağdışı inançlar içinde yuvarlanan yoksul topluluklannda, o toplulukların yaşadığı bölgelerde bu olanakların, sevenin sevdiğine yarma kolayhıklarının, arada bir buluşma, gönül eğlendirme eğiliınlerini gerçekleştirme yollarının bir teki bile yoktur. Ancak, büyünün, büyücülüğün yaygın türleri vardır. Büyücüler, Anadolu insanının bütün yaşama düzeyini kaplamıştır sevgi alanında. Seven, dileğine eremezse, büyüye başvurur; işi bozulursa, büyüden, büyücüden bilir. Türkülere, çalgıya, tele, dile döker içini böylece. Bundan yetmiş beş yıl önce babam, yakını olan annemi sever, onunla buluşur, konuşurmuş. Annemin ağabeyleri, Eyuboğlu olmalarma karşılık, onu babama vermek istemezler, döverlermiş. Araya arabozucular girince, bu iki gencin bir süre araları açılmış, bunun üzerine babam şu türküyü söylemiş:

Oturalım dizdize
Gonuşal:m biz bize
Biz böyle değildik
Siyir ettiler bize (1)
Büyü yapıldığına, araya büyücüler girdiğine inanmıştı babam; o da, işi büyüye dökmüş olsa gerek. Gençliğinde babamın yolunda olan ağabeyiin de, bundan otuz sekiz yıl önce, Maçka’nın Ağralaksa yaylasında komşumuzun kızını severdi. Ağabeyim kemençe de çalardı, şu türküyü dökmüştü kemençeye.

(1) Oturalım dizdize
Konuşalım biz bize
Biz böyle değil idik
Sihir (büyü) yaptılar bize.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir